Overblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Garibname

Tout ce qui passe dans mon cœur et qui me touche peut être l'objet de mes articles... Gonlumden geçip hissettigim hersey bu yazilarin konusu olabilir..

Cem olmayan camilerimiz

Türkiye’de 7-8 yaşlarınıza geldiğinizde köyünüzün, kasabanızın veya şehrinizin camileriyle tanışmaya başlardınız. Bunun için genelde bir dedenin veya büyük babanın olması yeterliydi. Namaz falan o yaşlardaki insanlara has(!) bir ibadet olduğu için genelde orta ve daha genç yaşlar için çok cazip gelmezdi belki de. Camiye ilk gidiş çok önemliydi. Nasıl bir cami olduğu neler yapıldığı kaç dakika kaç saat sürdüğü… Taklit etmek gerekiyordu. Taklit ediyorduk. Taklidi ezberci şekilde uygulamak gerekiyordu. Artık yatsının ilk sünnetindeki ilk oturuşta yapıştığımız dedemizin bizden önce 3.rekata kalkmasını beklemeden kalkıyorduk, ki sünneti kılmayı öğrendiğimizi böylece göstermiş oluyorduk.

İlk defa bir perşembe gecesi gitmiştim camiye. Caminin renkli kubbesine herkes namaza durduğunda öylece bakakalırdım. Yaşlı bir adamla camiye hep erken gidilirdi. Erken gittiğinizde insanların yavaş yavaş doldurduğu uçsuz bucaksız halıların üzerinde koşma güdüsü bir çocuğun içini kemiren en büyük heyecandı. Hem evdeki gibi küçük parmağınızı çarpacağınız koltuklar da yoktu… Aklıma yıllar sonra bile Mehmet Akif’in her çocuğun ruhunu anlatan şu müthiş dizeleri gelir :

“Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece,

Sizinle câmî’e gitsek çocuklar erkence.

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üzerinde!”

Çocuklukta alıştırıldığımız bu ince bağla camiye bağlanmıştı bir nesil. Camiye karşı bir saygı bir edeb vardı. Bazen müezzinin bazen imamın sesine vurulurdu insan. Bir şey bağlardı seni. Sana ait olan şeyleri barındıran bir mekandı. Çünkü herkese aitti. Çünkü sadece namaz kılmak yoktu işin ucunda. Bir çocuğu cezbettiği gibi bir soluklanma, bir feyz alma ve candan muhabbet etme yerleriydi.

Bunları anlatırken kimse yanlış anlamasın. Öyle dini bütün falan bir insan olmadım hiç bir zaman. Lakin camilerin artık içinde sadece şeklen namaz kılınan gariban mekanlar olduklarını görmek hatta ve hatta sadece belli bir biat zümresinin eline geçtiğini görmek insanı yaralıyor. Oysa ki biz sadece O’na biat ederiz. Cami cem eder toplar birleştirir. Son bir kaç yıldır ne hikmetse ayrışıyoruz. Hutbelerden tutun da, cemaatin tavrına kadar herkes siyasi erkin kendini bilmez kontrolü altına girmiş bir lale devri yaşıyor. Her gittiğimde garip bakışlar seziyorum üzerimde. Kendimi Adana otogarında yürüyen manken gibi hissediyorum. Mümkün olduğunca camiye en son girip ilk çıkmaya çalışıyorum. Bir gün caminin bir bölümünde namaz kılınırken malum bir siyasi şahsın posterine secde eder halde kendimi bulduğumdan beri de bu değişmedi. Hatta mitinglere cemaat toplandığını gördüğümden beri diyeyim. Bir kaç arkadaşa haşhaşiler denildiğinden, bazılarına sözlü tacizlerde bulunulduğundan beri… Yani ayağımı sürüyerek gidiyorum her Cuma camiye. Camiden çıkınca rahatlıyorum (!)…

Sonra dua ediyorum ; Allah’ım okullarımızı “cemaatsiz” bırakma diye…

Partager cet article
Repost0
Pour être informé des derniers articles, inscrivez vous :
Commenter cet article